4 Ekim 2014 Cumartesi

AĞLAYAN KASABA



Japonya'nın Kushimoto kasabasında yaşayan halk tarafından söylenen bir söz var. 
Derlerki; 
"Ne zaman buraya bir Türk gelse mutlaka yağmur yağar, bu kasaba için için ağlar..."



14 Temmuz 1899.
O gün İstanbul Limanı hareketli ve heybetli saatlerini yaşıyordu. Gurur dolu bakışlar heyecanla birleşmiş, başlar dik ve mürettebat hazırdı. İade-i ziyaret olacaktı bu yolculuk. Japon İmparatoru Komeii'nin yeğeni 3 yıl önce İstanbul'a gelmiş, padişah II.Abdülhamid'i ziyaret etmişti. II.Abdülhamid bu ziyarete aynı şekilde karşılık vermeyi düşünmüş ve donanmanın en güçlü gemisi olan İstanbul tersanelerinde yapılmış Ertuğrul Fırkateyni'ni seçmişti. Gemi komutanı Yarbay Ali Bey emri alır almaz mürettebatını hazırlamış ve her ince ayrıntıyı düşünerek tek tek bütün mürettebatını kontrol etmişti. Hazırdılar...
Donanmanın en güzel gemisi Ertuğrul'un son seferine çıkacağını kimse aklından bile geçirmiyordu.

Güçlüydü Ertuğrul; hem yelkeni hem motoru ile hareket edebiliyordu. Üç güçlü direği vardı. Yelkenler fora dedi miydi kaptan, Ertuğrul, süzülür giderdi mavi sularda. 600 beygir gücündeki motoru ile ayrıca ayrı bir itici güce de sahipti. 2.400 ton ağırlığında ahşap bir gemiydi ama 1 yıl önce tüm ahşap kısımlar tek tek elden de geçirilmişti.

Kafile başkanı Miralay Osman Bey de 25 yaşındaki Ertuğrul'un güvertesinde yerini aldı. Osmanlı subayı olmasının verdiği ihtişam ile gemi komutanı Yarbay Ali Bey 'le selamlaştılar. 54 subay, 503 er olmak üzere toplam 607 kişiden sorumluydular. Mavi sulara baktılar, vatan toprağına dönüp son kez selamladılar. Ertuğrul bir kuğu gibi süzülerek mavi ufuklara doğru yol almaya başlamıştı.

Ertuğrul, Süveyş kanalına vardığında ilk arızasını yapsa da pek fazla önemli değildi Yarbay Ali Bey için. O verilen emirlere asla itaatsizlik yapmaz ve asla görevini tamamlamadan bırakmazdı. Çeşitli limanlara uğrayarak müslüman halka ve tüm dünya milletlerine Halifenin tüm dünya müslümanlarının yanında olduğunu da ilan ediyorlardı. Zira Osmanlı Donanması eski gücünden uzak ve varlığını devam ettiremez diyenlere de tokat gibi bir cevap oluyordu bu. Kim demiş ki Osmanlı Donanması artık açık sularda yok diye?

Ertuğrul; 8 adet 150 milimetrelik Krupp topu, 5 adet 150 librelik Armstrong topu, 2 adet 4, 2 adet 3 fontluk Krupp, 2 adet 5 namlulu Hockins, 2 adet 5, 4 adet namlulu Nordenfeld, 1 adet 12 ve 1 adet 6 librelik roket kovanı, 1 torpido atış kovanı, 2 torpido, 100 Martin Henry tüfeği, 100 Winchester tüfeği ve 40 adet tabanca taşıyordu.
79 metre boyunda, 15,5 metre genişliğinde idi ve 8 metreye yakın su çekiyordu. 60 ton su alıyor, aldığı kömürle de 10 mil süratle 9 saat seyredebiliyordu. Modern araçlarla donatılmış, elektrikle aydınlatılmıştı.

Uğradıkları her limanda halkın sevgisi ile karşılanıyordu Ertuğrul. Kimi zaman gemiyi binlerce kişi ziyaret ediyordu. Singapur'a vardıklarında kafile başkanı Miralay Osman Bey, amiralliğe terfi ettirildi. Japon İmparatoru'na mücevherli imtiyaz nişanı ve diğer hediyeleri artık bir Osmanlı amirali sunmuş olacaktı.

İstanbul Limanı'ndan ayrıldıktan 11 ay sonra 7 Haziran 1890 günü Ertuğrul, Yokohama Limanı'na vardı. İmparator Komeii, Türk amirali ve heyetini görkemli bir şekilde karşıladı. Halk, Türk heyetine sevgi gösterilerinde bulunmuş ve geçtiği her yerde bu coşkusunu açıkça göstermişti. Ertuğrul Fırkateyni'nde görevli olan 50 kişilik bando da binlerce Japon kayıkçısına konserler vererek bu coşkuya layık olmaya çalışıyordu. İmparator ile görüştükten sonra İmparatoriçe de heyeti kabul etmiş ve Türk Halkına selamlarını iletmesini istemişti. Sonunda ayrılık zamanı gelmişti.

15 Eylül 1890.
25 yaşındaki Ertuğrul, Japon Deniz Kuvvetleri'nin tayfun uyarılarına rağmen, daha önceden planlandığı gibi Yokohama Limanı'ndan ayrılmak üzere demir aldı. Amiral Osman Bey İstanbul Limanı'ndan ayrılırken duyduğu hüznü yine yüreğinde yaşıyordu. Gemi komutanı Yarbay Ali Bey ile yine selamlaştılar. Ve yine önce mavi sulara bakıp daha sonra da vatan toprağına bakar gibi Japon topraklarına baktılar. İlk kez bir Türk heyeti Japonya'yı ziyaret etmişti. İlk olmasına rağmen halk onları öyle coşkuyla karşılamış ve öyle coşkuyla sevmişlerdi ki sanki yıllardır bu topraklarda yaşamış gibi hissetmişlerdi kendilerini. Vatan toprağından ayrılmak gibi bir şeydi bu...

16 Eylül 1890.
Kujimoto açıklarında dev dalgaların içerisinden geçerek ilerliyordu Ertuğrul. Ama okyanusun mavi suları ülkelerine gelen bu kahraman askerleri son kez bir kucaklamak ister gibi sımsıkı sarılmak için adeta birbirleri ile yarışır gibiydiler. Sanki öz kardeşini kucaklarcasına sımsıkı sarıldılar Ertuğrul'a. Bağrına almış bırakmıyordu okyanus. Kayalıklara çarpan Ertuğrul artık ilerlemiyordu.

Kazayı haber alan halk hemen kayalıklara koştu. Ellerinden gelen tüm imkanlarıyla üstün bir gayretle çabaladılar. Son bir gayret ve son bir çırpınış diyerek 69 kahraman hayatta kalmayı başarabildi.

Yıl 2014.
Japonya'nın Kujimoto kasabasına gidenler güneşli bir gün de olsa yağmur ile karşılaşıyorlar. Japon Kujimoto halkı tarafından inanılan geleneğe göre; "buraya ne zaman bir Türk gelse yağmur yağar" diyorlar. Kujimoto kasabası Ertuğrul Fırkateyni'nin bu hazin öyküsüne yıllardır için için ağlamaktadır.


Harun Aydın
harun@aydinailesi.org



Yazı ve fotografların bir kısmı veya tamamı iktibas kuralları çerçevesinde kaynak gösterilmeden alınması veya izinsiz kopyalanıp çoğaltılarak kullanılması yasaktır.

www.aydinailesi.org
| © 2014

0 yorum:

AYDIN AİLESİ
 
AYDIN AİLESİ
Powered by Blogger