Araştırmalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Araştırmalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Eylül 2014 Salı

ATATÜRK'ÜN SOYU (OSMANLI ARŞİV BELGELERİ)

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'a iftira atanlar bu belgeleri gördüklerinde ne diyecekler? Dindar ve müslüman olduğu bilindiği halde uydurma ve sahte bir Osmanlı belgesi düzenleyip kendisine ağıza alınmayacak iftiralarda bulunanlar şimdi ne diyecekler? Osmanlı döneminin o yıllarında 'Asliye Hukuk Mahkemesi' olmamasına rağmen, Osmanlı'nın Asliye Hukuk Mahkemesi belgesiymiş gibi bir belge çıkartıp hiç utanmadan internet ortamında yayınladıkları videolarda bunu sallayarak Zübeyde Hanım'ın bilmem nerede çalıştığını ve Mustafa Kemal'in babasının Ali Rıza Efendi olmadığını beyan ederek yaygara koparanlar ahirette Allah katında nasıl hesap vereceğinizi düşündünüz mü? Müslüman bir kadına zina suçlaması yapmanın İslamiyet'te yerinin ne olduğunu hiç mi araştırmadınız? Başınıza bir fes takıp 'Üstad' geçinen üstadınızın sizlere söylediklerini hiç araştırıp sorguladınız mı? 




Yakında piyasaya çıkacak olan emekli imam Mehmet Ali Öz'ün kitabını alıp okumanızı tavsiye ederim. Üstadınız ve körü-körüne inandığınız o şahsiyete bunları da sorun, bakalım sizlere ne cevaplar uydurmaya çalışacak.


"Selanik, Mustafa Kemal'in ailesinin yaşadığı yıllarda çevresi ile birlikte 500 bin kişilik bir Osmanlı Sancağı'dır. Yaşayan halkın içerisinde müslümanlardan sonra en çok sayıda olan nüfusu yahudi nüfusu oluşturur. Osmanlı'nın bu ailelere kucak açmasıyla birlikte yahudi aileler 1492'den sonra Selanik'e gelip yerleşmişlerdir." 



"Osmanlı döneminde 1830, 1840 ve daha sonra 1880 yıllarına ait nüfus kayıt defterleri günümüze kadar ulaşmıştır. Hatta 16.yy. ait tapu taahhüt defterleri de vardır. Neredeyse her beldeye, her köye ait en az bir nüfus kayıt defteri vardır. Selanik'te ise bazı mahallelerde 1, bazı mahallelerde ise 4 tane nüfus kayıt defteri vardır."





"Atatürk'ün gerek anne tarafı, gerek baba tarafı köken olarak saygın ve eşrefi olan insanlardır." Zübeyde Hanım'ın anne ve baba tarafını 1480'li yıllara kadar götürmenin mümkün olduğunu söylemektedir emekli imam Mehmet Ali Öz, ve hatta Mustafa Kemal'in anne tarafının Köprülüler ile akrabalığı olduğuna da kitabında yer vermiş. Baba tarafında da Osmanlı İmparatorluğu dönemi tarihinde idam edilen üç şeyhülislamdan biri olan Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin kökeni olarak bilinen Nakipzadeler'e dayandığını anlatıyor. Baba tarafının da Şemsi Tebrizi Hazretlerine dayandırmaktadır. Bu yönüyle Mustafa Kemal Atatürk'ün kökeni hem Türkmen hem de tarihi geçmişi bilinen bir aile olarak tanımlamaktadır.

Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah Ağa, Selanik'in merkez mahallelerinden Balad mahallesi temettuat defterleri kayıtlarında yer aldığını ve Feyzullah Ağa'nın babasının ismini İbrahim Yorgani olarak belgelere dayandırmaktadır.

Nakipzadeler sülalesinde iki tane Feyzullah ismine rastlandığını, Selanik'te müftü, kadı vb. görevlerde olan 10'dan fazla Feyzullah ismine rastladığını, Nüfus ve temettuat defterlerinde halk içinde olan 22 tane Feyzullah ismi tespit ettiğini ve bu isimleri tek tek incelediğini, inceleme sonucunda ise Nakipzadeler sülalaesinden olan iki Feyzullah ismine rastladığını da söylüyor. Birisi Mevlevi şairlerinden olan Nakipzade Hacı Seyid Abdullah Hami'nin oğlu Nüfus kaydına göre 1813 doğumlu Feyzullah Efendi, 1834, 1840 kayıtlarında nüfus defterlerinde yer aldığını. Diğerinin de Mehmet oğlu İbrahim Yorgani oğlu Feyzullah olduğunu söylüyor.


Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, Selanik'in önde gelen ailelerinden Nakipzadeler sülalesinden olduğu nüfus defterinden ve temettuat defterinden tespit ettiğini de belgesiyle ortaya koyuyor.. 

Şimdi Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım hakkında ileri-geri konuşanlar ve o konuşulanlara inananlar bir daha düşünsünler. Ahirette nasıl hesap vereceksiniz?

Atatürk'ün babası ile ilgili olarak yaptığı inceleme ve araştırmalarından ise şöyle bahsediyor;
Atatürk, 1937 yılında baba soyunun araştırılması için bir komisyon kurdurmuş ve Vakıflar ile iş birliği yapılarak çalışmalar yapılmış, Selanik konsolosluğuna  yazılarak yunanlı yetkililere yazılıp ellerinde olan 
Osmanlı arşivlerinde incelemeler yaptırmak üzere Dışişleri bakanlığı nezdinde de  yazışmalar yapılmış.

Atatürk'ün hatıralarını anlatırken bahsettiği balkan savaşları sonrasında babasının mezarının bulunduğu Ortacı Camii malesef yok edildiğinden babasının mezarına bile rastlanamamakta. İnsan doğup büyüdüğü yeri düşman işgali altında kalıp bir çok tarihi izlerin yok edildiği gibi babasının da mezarının yok edilmesi ne büyük bir acıdır. Komisyonun raporunda ne yazık ki Selanik, Yunanlıların elinde olduğu için herhangi bir belgeye ulaşamadıklarını belirtmişler. Osmanlı arşivlerinin 1980'li yıllardan sonra tasnifi yapıldığından belgelere ulaşılamaması kendilerine 'üstad' diyenlere yağ-biber olsa gerek.. 

1937'de kurulan komisyonun hazırladığı raporda 2 Kanunievvel 93 tarihli tapu intikal kaydında 'Ali Rıza Efendi bin Ahmed Efendi' diye bir isim yer almış, Zamanın yetkilileri bunu Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi olarak düşündüklerini ama belgede sözü geçen kişinin Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi olmadığını söylüyor emekli imam Mehmet Ali Öz. Çünkü; Ali Rıza Bey'in babasının ismi Ahmet değildir.

" 2 Kanunievvel 93 tarihli tapu intikal kaydında bahsedilen Ahmet Efendi, Selanik Mevlevihanesinden Şeyh Ahmed Efendi'dir. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi 1841 Selanik doğumludur. 23 Mayıs 1886'da vefat etmiştir. Onun babası, yine Selanik Mevlevihanesi'nden 1777 doğumlu 1843 vefatlı şeyh İbrahim Efendi'dir. Şeyh İbrahim Efendi de yine Selanik Mevlevihanesi Şeyh Ahmed Efendi'nin oğludur. Şeyh Ahmed Efendi de, Atatürk'ün bizzat hazırladığı şecerede Molla Hasan diye geçen Molla Hasan'a dayanmaktadır."

Emekli imam Mehmet Ali Öz yine tarihi bir gerçeği daha ispatlıyor bizlere;
"Herkesin bildiği gibi Atatürk'ün dedesi olarak bilinen Kızıl Hafız, Selanik Mevlevihanesi'nden şeyh Ahmed Efendi'dir. Şeyh Ahmed Efendi'nin oğullarının isimleri; Şeyh İbrahim Efendi, Şeyh Mehmet Ali Efendi, Şeyh Ali Rıza Efendi, ve Şeyh Yakup Efendi'dir.
1937 yılında kurulan komisyonun raporunda geçen Ali Rıza Efendi, Atatürk'ün amcası olan Şeyh Ali Rıza Efendi'dir. Atatürk'ün babası olan Ali Rıza Efendi, şeyh Ahmed Efendi'nin oğlu Şeyh İbrahim Efendi'nin oğludur. Atatürk'ün babası olan Ali Rıza Efendi amcası ile aynı ismi taşımaktadır."


Hatta daha da ileriye giderek Atatürk'ün amcalarının ve halalarının tek tek isimlerini de söylüyor bizlere;
"Şeyh İbrahim Efendi'nin 3 tane oğlu vardır; Ali Rıza Efendi (Atatürk'ün babası), Mahmut Efendi, Mehmed Emin Efendi. 3 tane de kızı vardır; Fatma, Emine ve Ayşe Molla. Şeyh İbrahim Efendi'nin 3 tane de eşi vardır; Emetullah Hanım, Hatice Hanım ve Ayşe Güzide."


1894 tarihinde Zübeyde Hanım'ın Ali Rıza Efendi'nin ölümünden sonra Osmanlı Devleti'ne verdiği dilekçede kendisi ve çocuklarına maaş bağlanıp bağlanılamayacağını sormuş ve verdiği resmi dilekçede eşinin Ali Rıza Efendi ve çocuklarının Makbule, Naciye ve Mustafa olduğu resmi olarak belgelere geçtiğini de belgeleri ile ispatlıyor emekli imam Mehmet Ali Öz.

Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım'ın evli olup olmadığına dair belge gösterilmesini isteyenler için tokat gibi bir cevap.


"Ali Rıza Efendi Çayağzı gümrük memurluğu yaptığı yıllarda Girit, Mora gibi toprakların Osmanlı'nın elinden çıkması neticesinde yunan eşkiyalıkların çoğalması ve yaygınlaşması ile gümrük memurluğundan istifa etmiştir. Ali Rıza Efendi elinde bulundurduğu ne varsa hepsini yok pahasına satıp tuz ticaretine girmiş. Tuz ticaretinden ayrılıp keresteci olan Cafer Efendi ile ortaklığa girmiş ve kereste tüccarlığına başlamış. Ticarette başarısız olması ailede ve Ali Rıza Efendi'de büyük çöküntü yaşatmıştır. 23 Mayıs 1886 tarihinde vefat etmiştir."

Atatürk ile babası Ali Rıza Efendi'nin bir de ortak kaderleri olduğu görülüyor. Daha küçük bir çocukken babasını kaybeden Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi de daha iki yaşlarındayken babası Şeyh İbrahim Efendi'yi kaybetmiş. Allah mekanlarını cennet eylesin, nur içinde yatırsın.

Atatürk'ün ailesine bunca iftirayı atanlar, artık Allah katında vereceğiniz hesabı düşünün eğer ki sizde içinizde az da olsaAllah korkusu varsa...

Harun Aydın
harun@aydinailesi.org



Kaynak:
13 Eylül 2014 tarihinde HaberTürk ekranlarında yayınlanan Tarihin Arka Odası programı



Yazı ve fotografların bir kısmı veya tamamı iktibas kuralları çerçevesinde kaynak gösterilmeden alınması veya izinsiz kopyalanıp çoğaltılarak kullanılması yasaktır.

www.aydinailesi.org
| © 2014
Read more »

7 Eylül 2014 Pazar

FATİH SULTAN MEHMED'İN BOSNA FERMANI



Ben ki; 
Sultan Murad Han oğlu Sultan Muhammed Fatih Han.
Bütün dünyaya ilan ediyorum ki;
kendilerine bu padişah fermanı verilen 
Bosnalı Fransiskenler himayem altındadır 
ve emrediyorum;
hiç kimse ne bu adı geçen insanları
ne de onların kiliselerini 
rahatsız etmesin ve zarar vermesin.
Topraklarında huzur içinde yaşasınlar.
Ve dahi göçmen durumuna düşen insanlar
hür ve güvenlik içinde bulunsunlar.
Devlet-i Aliye'deki tüm memleketlere dönüp
korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler.
ne padişahlık eşrafından
ne vezirlerden 
ne hizmetkarlarımdan 
ne de tebağımdan
hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak
ve onlara zarar vermeyecektir.
Hiç kimse bu insanların hayatlarına,
mallarına ve kiliselerine saldırmasın,
hor görmesin veya tehlikeye atmasın.
Hatta bu insanlar,
başka ülkelerden devletime birisini getirirse
onlar da aynı haklara sahiptir.
Bu padişah fermanı ilan ederek,
burada yerlerin, göklerin yaratıcısı ve efendisi Allah
Allah'ın Resûlu S.A.V. 
ve yüzyirmidörtbin peygamber ile kuşandığım kılıç adına
yemin ediyorum ki;
emrime uyarak bana sadık kaldıkları sürece
tebağımdan hiç kimse 
bu fermandan yazılanların aksini yapmayacaktır.







Ja sam sultan Mehmed han, neka je poznato svima, uopće od prostog puka kao i odjeljenjima ova moja vlastodržaća povelja, kojom bosanskim svećenicima ukazujem veliku pažnju, te zapovjedam: spomenutim i njihovim bogomoljama ne smije biti smetnje ni pritiska, neka se smjeste u svojim bogomoljama, te kako od uzvišene moje strane, tako od mojih vezira, niti od mojih podčinjenih (robova), niti od mojih podanika - raje niti od svega stanovništva cjelokupne moje države spomenutim nitko se nesmije miješati u njihove stvari niti ih napadati,ni vrijeđati ni njih ni njihov život, njihov imetak (imovinu) ni njihove bogomolje.Također iz tuđine osobito u moju državu dovoditi ljude dozvoljava im se. Stoga spomenutim izdajem moju uzvišenu zapovijed ukojoj im posvećujem svoju brigu i pažnju, te se kunem teškom zakletvom: Stvoriteljem i gospodarom zemlje i nebesa, sa sedam musafa,sa velikim Božijim vjesnikom (Muhamedom) i sa 124.000 pejgambera i sa sabljom koju pašem da ovim što je napisano nikoje lice ne smije se suprostaviti dok god ovi (Franjevci) služe meni i mojoj zapovjesti budu pokorni.


The Son of Murat-Khan, always victorious!
The Command of the honorable, sublimeSultan’s sign and shining seal of the conquerorof the world is as follows:
I, the Sultan Mehmet-Khan inform all the world that the ones who posses this Imperial Edict, the Bosnian Franciscans, have got into my good graces, so I command:
Let nobody bother or disturb those who are mentioned, not their churches. Let them dwell in peace in my Empire. And let those who have become refugees be and safe. Let them return and let them settle down their monasteries without fear in all the countries of my Empire. Neither my Royal Highness, nor my vezires or employees, nor my servants, nor any of the citizens of my Empire shall insult or disturb them. Let nobody attack insult or endanger neither their life or their propertyor the property of their church. Even if they bring somebody from abroad into my country,they are allowed to do so. As, thus, I have graciously issued this Imperial Edict, hereby take my great oath. In the name of the Creator of the Earthand Heaven, the one who feeds all creatures, and in the name of the Muhammad our great Messenger, and in the name of 124 thousand messengers (of Allah), and in the name of the sword I put, nobody shall do contrary to what has been written, as long as they are obedient and faithful to my Command.




Yazı ve fotografların bir kısmı veya tamamı iktibas kuralları çerçevesinde kaynak gösterilmeden alınması veya izinsiz kopyalanıp çoğaltılarak kullanılması yasaktır.

www.aydinailesi.org
| © 2014
Read more »

FATİH SULTAN MEHMED'İN AHİDNAMESİ


Bu ferman, Fatih Sultan Mehmed'in Bosna-Hersek'i fethinden sonra, 28 Mayıs 1463 tarihinde Milodraz'da yazılmıştır. Aslı Bosna-Hersek'in Fojnica şehrindeki Fransisken Katolik Kilisesi'nde olan bu ferman, Bosnalı Fransiskenlere geniş çaplı bir koruma sağlamaktadır.

Fermanın Latin haflerine transkripsiyonu

Nişan-ı hümayun şu ki:

Ben ki Sultân Mehmet Hanım. Cümle avâm ve havâssa ma‘lûm ola ki, işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Bosna ruhbânlarına mezîd-i inâyetim zuhûra gelip buyurdum ki, mezbûrlara ve kiliselerine kimse mâni‘ ve müzâhim olmayıp ihtiyâtsız memleketimde duralar. Ve kaçup gidenler dahi emn ü emânda olalar.

Gelüp bizim hâssa memleketimizde havfsiz sâkin olup kiliselerine mütemekkin olalar. Ve yüce hazretimden ve vezîrlerimden ve kullarımdan ve reâyalarımdan ve cemî‘-i memleketim halkından kimse mezbûrelere dahl ve ta‘arruz edip incitmeyeler, kendülere ve cânlarına ve mâllarına ve kiliselerine ve dahi yabandan hâssa memleketimize âdem gelirler ise yemîn-i mugallaza ederim ki yeri, göğü yaratan Perverdigâr hakkıçün ve Mushaf hakkıçün ve ulu Peygamberimiz hakkıçün ve yüz yirmi dört bin peygamberler hakkıçün ve kuşandığım kılıç hakkıçün bu yazılanlara hiçbir ferd muhâlefet etmeye. Mâdâm ki bunlar benim emrime mutî ve münkâd olalar.

Şöyle bilesiz.

 

Fermanın Günümüz Türkçesiyle tercümesi

Bu padişah fermanı şöyledir:

Ben ki Sultan Mehmet Han'ım; sıradan ve seçkin bütün insanlar tarafından bilinsin ki, bu padişah buyruğunu ellerinde bulunduran Bosnalı [Fransisken] ruhbanlara büyük bir lütufta bulunarak şunları buyurdum:

Adı geçenlere ve kiliselerine hiç kimse engel olmayacak ve sıkıntı vermeyecektir ve onlar sakınmaksızın ülkemde yaşayacaklardır. Ve kaçıp gidenler bile güven içinde olacaklardır.

Gelip ülkemizde korkusuzca oturacaklar ve kiliselerine yerleşeceklerdir. Ne ben, ne vezirlerim, ne kullarım, ne uyruklarım, ne de ülkemin bütün halkından hiç kimse adı geçenlere —kendilerine ve canlarına ve mallarına ve kiliselerine ve dışarıdan ülkemize gelenlerine— dokunmayacak, saldırıp incitmeyecektir. Yeri, göğü yaratan Rızıklandırıcı adına ve Kur'an adına ve ulu Peygamberimiz adına ve yüz yirmi dört bin peygamber adına ve kuşandığım kılıç adına yemin ederim ki, bu kişiler emrime itaat ettikleri sürece, bu yazılanlara hiç kimse uymazlık etmeyecektir.

Böyle biline.

kaynak: solakkedi.com


Yazı ve fotografların bir kısmı veya tamamı iktibas kuralları çerçevesinde kaynak gösterilmeden alınması veya izinsiz kopyalanıp çoğaltılarak kullanılması yasaktır.

www.aydinailesi.org
| © 2014
Read more »

25 Ağustos 2014 Pazartesi

TARİHTEKİ TÜRK DEVLETLERİ




Tarihteki Türk Devletleri

İlk Çağ

Büyük Hun İmparatorluğu 
M.Ö.220-46
İlk hükümdarı Teoman. Önemli hükümdarı Mete
Doğu Hun Devleti 
M.Ö.46- M.S.48
Batı Hun Devleti  
M.Ö.46-36
Güney Hun Devleti (Batı Hun İmparatorluğu) 
M.S.48-215
Kuzey Hun Devleti 
M.S.48-215
Avrupa Hun İmparatorluğu
 M.S.48-156
Önemli hükümdarı Attila
Ak Hun İmparatorluğu 
M.S.420-567
Asya Avar İmparatorluğu 
M.S.330-555
Vey 
M.S.338-392

Orta Çağ

Göktürk Kağanlığı 
M.S.552-582
Birinci Göktürk
Batı Göktürk Kağanlığı 
M.S.583-657
Doğu Göktürk Kağanlığı 
M.S.583-630
Avrupa Avar İmparatorluğu 
M.S.562-803
Xueyantuo 
M.S.630-647
Tingling'in kolu
Dokuz Oğuzlar
Tiele = Toquz Oguz = Uygur 9 boyu
Kutrigurlar 
M.S.5.-6. asır
Karadeniz’in kuzeyine egemen oldular
Otrigurlar 
M.S.5.-6. asır
Karadeniz’in kuzeyine egemen oldular
Büyük Bulgarya Hanlığı 
M.S.630-665
Tuharistan Yabgu Devleti 
M.S.630-700
Göktürklere tabi bir boydu
Hazar İmparatorluğu 
M.S.630-965
Batı Göktürk
Birinci Bulgar Devleti 
M.S.632-1018
Tuna Bulgar Hanlığı (632-864) / Bulgar Knezliği (864-913) / Bulgar Çarlığı (913-1018)
İdil Bulgarları 
M.S.665-1391
İlk Müslüman Türkler/Çuvaşistan'ın kökeni
İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı (Kultuklular)
M.S.681-744
Konglu Devleti 
M.S.712-730
Göktürklere tabi bir boydu
Türgişler 
M.S.717-766
Batı Göktürk Kağanlığının "On Ok"'dan
Uygur Kağanlığı 
M.S.744-840
Karluklar 
M.S.766-840

İslamiyet Sonrası Dönem

Karahanlı Devleti 
840-1042
Karluklar ile Uygur Kağanlığı'nın kalıntısı. Türk tarihinde İslamiyeti kabul eden ilk devlet.
Peçenekler 
860-1091
Kıpçaklar (Kumanlar)
9-13.asır
Şirvanşahlar 
861-1538
Bugünkü Azerbaycan'da
Kansu Uygur Krallığı 
905-1226
Bugünkü Sarı Uygurların kökeni
Karahoca Uygur Krallığı 
911-1368
Bugünkü Doğu Türkistan
Salariler 
941-981
Bugünkü Azerbaycan'da
Revvadiler 
981-1040
Bugünkü Azerbaycan'da
Oğuz Yabguluğu 
950-1040
Gazne Devleti 
962-1187
Samaniler'in memlûklerinden.
Büyük Selçuklu Devleti (Selçuklular)
1037-1194
Doğu Karahanlılar 
1042-1211
Batı Karahanlılar 
1042-1212
Suriye Selçukluları 
1092-1117
Melikşah'ın kardeşi Tutuş'un hükümdarlığı
Anadolu Selçukluları  
1092-1243
Kirman Selçukluları 
1092-1230
Alparslan'ın kardeşi Kavurd Bey'in sülalesi / Kaşkaylar ve Hamselerin kökeni.
Harzemşahlar Devleti 
1097-1231
Selçuklular'ın Memlûklerinden Anuş Tegin tarafından kurulan devlet
Böriler (Suriye Atabeyliği)
1117-1154
Zengiler 
1127-1259
Musul-Halep Atabeylikleri
İl-Denizliler (Azerbaycan Atabeyliği)
1146-1225
Erbil Beyliği 
1146-1232
Salgurlular (Fars Atabeyliği)
1147-1284
Irak Selçukluları 
1157-1194
Sencer'in ölümünden sonra Irak-ı Arap ve Irak-ı Acem (Batı İran)'ı yöneten Büyük Seçlukluların kalıntısı.
Köle Hanedanı 
1206-1290
Delhi Sultanlığı 1206-1526
Karluk Devleti 
1212-1300
Karahanlılar'ın devamı

Birinci Dönem Anadolu Beylikleri

Mengüçlü Beyliği 
1072-1277
Çaka Beyliği 
1081-1098
Dilmaçoğulları Beyliği 
1085-1192
Çubukoğulları Beyliği 
1085-1092
Danişmendli Beyliği 
1092-1202
Saltuklu Beyliği 
1092-1202
İnaloğulları Beyliği 
1098-1183
Ahlatşahlar Beyliği 
1100-1207
Artuklular 
1102-1408
Çobanoğulları 
1227-1309

Moğol İstilası Sonrası Dönem

Bahri Hanedanı 
1250-1389
Memlûk Sultanlığı, Burci Hanedanı ise Çerkes memlûklerinden.
Haleci Hanedanı 
1290-1321
Delhi Sultanlığı 1206-1526
Basarab Hanedanı 
1310-1627
Eflak Prensliği'nin Kıpçak = Kuman kökenli hanedanı.
Tuğluk Hanedanı 
1321-1398
Delhi Sultanlığı 1206-1526
Akkoyunlular 
1350-1507
Karakoyunlular 
1380-1469
Timur İmparatorluğu 
1370-1507
Çağatay Hanlığı'na bağlı olup Türklerden Barlas boyu.
Safeviler 
1502-1736
Babür İmparatorluğu 
1526-1858
Afşar Hanedanı 
1736-1802
Türkmenler
Bakü Hanlığı 
1747-1806
Azerbaycan'da
Kaçar Hanedanı 
1781-1925
Türkmenler

İkinci Dönem Anadolu Beylikleri

Karamanoğulları 
1256-1483
İnançoğulları Beyliği 
1261-1368
Sâhipataoğulları Beyliği 
1275-1342
Pervaneoğulları Beyiği 
1277-1322
Tacettinoğulları Beyliği
1303-1415
Alaiye Beyliği
1293-1421
Eşrefoğulları
1280-1326
Menteşeoğulları Beyliği
1280-1424
Dobruca Beyliği
1281-1299
Dobruca (bugünkü Bulgaristan ve Romanya)'da.
Karesioğulları
1297-1360
Candaroğulları Beyliği
1299-1462
Osmanlı Devleti
1299-1922
Kayı Boy Beyliği olarak Türkiye Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlı, 1299'da istiklaline kavuştu. Tarihteki en büyük Türk-İslam devleti.
Germiyanoğulları Beyliği
1300-1423
Hamitoğulları Beyliği
1301-1423
Saruhanoğulları
1302-1410
Aydınoğulları
1308-1426
Tekeoğulları
1321-1390
Dulkadiroğulları
1339-1521
Ramazanoğulları
1325-1608
Kadı Burhaneddin Ahmed Devleti
1381-1398

Eski Cumhuriyetler

Aras Cumhuriyeti
1918
Bugünkü Nahcivan topraklarında kurulan kısa süreli bir hükümet.
Güneybatı Kafkas Geçici Milli Hükûmeti (Kars Cumhuriyeti)
1918-1919
Bayı Trakya Bağımsız Hükûmeti (Batı Trakya Cumhuriyeti)
31 Ağustos 1913 - 29 Ekim 1913
Türkistan Milli Devleti
1917-1918
Alaş Orda
1917-1920
Kırım Halk Cumhuriyeti
1917-1918
İdil Ural Devleti
1918-1919
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti
1918-1920
Azadistan
1919-1920
Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti
1920-1924
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti
12 Kasım 1932 - 6 Şubat 1934
Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti
1920-1925
Tannu Tuva Halk Cumhuriyeti
1921-1944
Hatay Cumhuriyeti
1938-1939
Doğu Türkistan Cumhuriyeti
12 Kasım 1944 - 20 Ekim 1949
Azerbaycan Milli Hükûmeti
1945
Kıbrıs Türk Federe Devleti
1975-1983

Sovyet Dönemi Cumhuriyetleri
İlk Dönem Sovyet ve Özerk Sovyet Cumhuriyetleri

Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1918-1924
Bugünkü Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan topraklarını kapsar. Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti ve Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti toprakları üzerinde kurulmuştur.
Tatar-Başkurt Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1919-1921
Bugünkü Tataristan'ı ve Başkurdistan'ı kapsar.
Kırgızistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1920-1925
Bugünkü Kazakistan'ı kapsar. Kırgızistan ÖSSC daha sonra Kazakistan ÖSSC adını almıştır. 1920 öncesi, bugünkü Kazakistan toprakları üzerinde Türkistan Genel Valiliği kurulmuştu.

Sovyet Cumhuriyetleri

Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1922-1991
-Transkafkasya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti 1922-1936
Bağımsız Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti 1922'de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adı altında 1922 yılında Transkafkasya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti üyesi oldu
Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1936-1991
-Türkistan Genel Valiliği 1729-1920
-Kırgızistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1920-1925
-Kazakistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1925-1936
Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1936-1991
-Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1918-1924
-Kara-Kırgız Özerk Oblastı 1924-1926
-Kırgızistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1926-1936

Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1924-1991
-Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1918-1924
Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1925-1991
-Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1918-1924
Tataristan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1990
-Tatar-Başkurt Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1919-1921
-Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1921-1990

Özerk Sovyet Cumhuriyetleri

Çuvaşistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1925-1991
-Çuvaş Özerk Oblastı 1919-1925
Yakutistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1921-1990
Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1921-1991
Halkın bir kısmı Türki idi. Dağıstan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin Rusya'ya katılmasıyla özerk sovyet cumhuriyete dönüştürüldü.
Nahçıvan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1924-1991
Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1920-1945
1945'te oblast oldu daha sonra Ukrayna'ya bağlanarak tekrar, ÖSSC statüsü aldı.
Karakalpak Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1932-1992
-Karakalpak Özerk Oblastı 1919-1932.
Kabardin-Balkar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1936-1944
-Kafkasya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1920-1924
-Kabardino-Balkar Özerk Oblastı 1924-1936
1944 ile 1957 arası Kabardin ÖSSC olarak adı değiştirildi, 1957'de tekrar Kabardino-Balkar ÖSSC adını aldı.
Tuva Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1961-1991
-Tuva Özerk Oblastı 1944-1961
SSCB'ye katılan Tuva Halk Cumhuriyeti özerk oblast statüsü almıştı.
Karaçay-Çerkez Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1990-1991
-Kafkasya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1920-1924
-Karaçay-Çerkez Özerk Oblastı 1924-1926
Özerk Oblastın Tekrar kuruluşu: 1957-1991
Dağlık-Altay Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1990-1991
-Dağlık-Altay Özerk Oblastı 1922-1991
Oyrot Özerk Oblastı adıyla kuruldu ve 1948'de Dağlık-Altay olarak değiştirildi.
Hakas Özerk Oblastı
1990-1991
Hakas vilayeti, özerk oblast statüsünü 1990'da aldı.

Çağdaş Cumhuriyetler

Türkiye Cumhuriyeti
1923-....
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
1983-....
Azerbaycan
1991-....
Kazakistan
1991-....
Kırgızistan
1991-....
Özbekistan
1991-....
Türkmenistan
1991-....

Çağdaş Özerk Cumhuriyetler

Sincan-Uygur Özerk Bölgesi
1955-...
Altay
1991-....
Balkar
1991-....
Başkurtistan
1991-....
Çuvaşistan
1991-....
Dağıstan
1991-....
Halkın yaklaşık %25'ini Türkî halklar olan Kumuklar, Azeriler ve Nogaylar teşkil eder. Kafkasya Avarları'nın kökeni tartışmalıdır
Gagavuzya
1991-....
Kırım Özerk Cumhuriyeti
1991-....
Hakasya
1991-....
Karaçay
1991-....
Karakalpakistan
1991-....
Nahçıvan
1991-....
Tataristan
1991-....
Tuva
1991-....
Yakutistan
1991-....



Yazı ve fotografların bir kısmı veya tamamı iktibas kuralları çerçevesinde kaynak gösterilmeden alınması veya izinsiz kopyalanıp çoğaltılarak kullanılması yasaktır.

www.aydinailesi.org
| © 2014
Read more »

24 Ağustos 2014 Pazar

MONA ROZA ŞİİRİ VE HİKAYESİ




MONA ROZA ŞİİRİNİN HİKAYESİ

"Sezai Bey öğrencilik yıllarında
bir hanıma tutulur. Ancak,
hani platonik denir ya,
söyleyemez bir türlü.
Sadece imâ eder, sadece...
'Mona Roza' adını verdiği şiir,
Bir arkadaşı ele geçirir,
ve okulun artık son günü
veda günü
Bu şiiri gizlice alır,

veda programında dile getirir.
Ve Mona Roza

yani 'Muazzez Akkaya'
Sezai Bey'in
Gerçekten aşık olduğunu
anlar. Aslında
Muazzez Hanım da
Sezai Bey'i sevmektedir.
Oysa Muazzez Hanım,
nişanlanmıştır.
Birbirlerini sevdiklerini
dile getirememişler,
çoğu zaman gözlerini bile
birbirlerinden kaçırmışlardır.
Muazzez Hanım
bu acıya dayanamaz
ve kendini
bir gün kayalıklardan
aşağıya bırakıverir.


Sezai Bey bugün 64 yaşında
O günden sonra
hiç evlenmemiştir.
Ve,
hala bekârdır."

Abdülbâki Kömür'ün dilinden, 1997

'Mona Roza' tek gül anlamına gelmektedir. Şirin paragraflarındaki ilk harflere dikkat ettiğinizde 'MUAZZEZ AKKAYAM' ismi ortaya çıkar. Bu da şiirin bize astokrij bir şiir olduğunu gösterir. Abdülbâki Kömür'ün bir konser esnasında dile getirdiği Mona Roza şiirinin hikayesi ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemeyiz. Zira Sezai Karakoç bu şiirini hiç bir kitabında yayınlamamıştır. Bahsedilmesini bile istemediği rivayet edilir. Yıllarca kartpostallarda dizeler halinde yayınlanarak günümüze kadar gelmiştir. 


Alttaki videoda şiiri, Sacit Onan yorumu ile dinleyebilirsiniz. Şiiri Abdülbâki Kömür'ün yorumundan dinlemiş olanlar varsa, o yoruma en yakın yorum olarak Sacit Onan'ı görebilirsiniz. Şiirdeki duyguyu kalbinizin en derin köşelerinde bir sızı olarak hissedeceksiniz.. 


Araştırma: 
Harun Aydın
harun@aydinailesi.org



Yazı ve fotografların bir kısmı veya tamamı iktibas kuralları çerçevesinde kaynak gösterilmeden alınması veya izinsiz kopyalanıp çoğaltılarak kullanılması yasaktır.

www.aydinailesi.org
| © 2014

Read more »

20 Ağustos 2014 Çarşamba

KARAMANOĞULLARI'NIN KÖKENLERİ



KARAMANOĞULLARI'NIN KÖKENLERİ

Doç. Dr. Ramazan BOYACIOĞLU
(Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Öğretim Üyesi.)


Karamanoğulları'nın kökenleri meselesinde tarihçiler değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Bazı tarihçiler, Karamanoğullarının Afşar boyunun bir kolu olduğunu belirtirken, bazıları da Salur boyundan olduğunu açıklamışlardır. Bazıları ise, ya tarih bilgisi olmadığından yanlışlıkla ya da sahiplenmek için kasıtlı olarak Karmanoğulları Devleti'nin kurucuları olan Karamanoğullarını, devletin içerisinde bulunan Rum uyruklarla karıştırmışlar ve bunların, Grek-rum kökenli olduklarını söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir1. Buna benzer başka bir büyük hata da Hammer, Cenâbî, Hazerfan, Âlî, Karamânî, Hayrullah Efendi gibi bazı tarihçilerin, Karamanoğullarının kurucusu olan Nûre Sûfî (Nûre Sofu)'yi, Ebu'l-Fidâ'daki bir kaydı yanlış anlamalarından dolayı, Ermeniden dönme şeklinde yapmış oldukları yanlışlıktır2.

1947 yılında, Karamanoğulları ile ilgili bir doktora çalışması yapan ve pek çok makale yazan Şehabettin Tekindağ, İslâm Ansiklopedisi'nde yazdığı makalesinde Karamanoğulları'nın kökenlerini Salur boyuna bağlamanın doğru olmadığını belirttikten sonra, Yazıcı-zâde Ali'nin "Tarih-i Âl-i Selçuk" adlı eserine dayandırarak, Karamanoğulları'nın Afşar boyundan olduğunu söylemiştir3.

Yine Selçuklu Tarihi ve Türkiye Tarihi yazarlarından Ali Sevim ile Yaşar Yücel gibi tarihçiler, kaynak göstermeksizin Karamanoğullarını Oğuzların Afşar boyuna mensub olduklarını söylemişlerdir4.

İsmail Hakkı Uzunçarşılı ise, bir makalesinde, aşağıda vereceğimiz H.Nihal ve Ahmet Naci'nin makalesini kaynak göstermesine rağmen, eğer bir yazım hatası olmamışsa, Karamanoğullarının Oğuzların Afşar boyuna mensub olduklarını yazmıştır5. "Osmanlı Tarihi, I" kitabında ise, "Son araştırmalara göre Karaman aşiretinin Oğuzların Salur veya Afşar boylarından birisine mensup oldukları hakkında iki rivayet vardır"6 demektedir.

Ayrıca, "Karamanoğulları Dönemi Konya Mezar Taşları" adlı eseri yazan Seyfi Başkan, Atsız'ın 1957'de Selçuklu Araştırma Dergisi'nde yayınlanan "Hicri 858 Yılına Ait Takvim" başlıklı makaleyi kaynak göstererek Karamanoğulları ile ilgili şu açıklamayı yapmıştır:
 "Orta Anadolu'nun güneyinde yaşamış olan bu Türkmen beyliğinin Oğuzlar'ın Afşar boyuna mensup olduklarına inanılmaktadır. Karaman aşireti XII. yüzyılda Aral gölü doğusundaki Maveraünnehir bölgesinde yaşıyordu. Bu yüzyılın ortalarında doğudan gelen Moğol baskısı karşısında anayurtlarını terk ederek batıya doğru göç etmeye başlamışlar, ilk önce Azerbaycan ve Şirvan yörelerine bir süre yerleşmişler ve daha sonra burada aşiretin bir kısmını bırakarak batıya doğru yollarına devam etmişlerdir. Karaman aşiretinin Anadolu'ya geçen büyük kısmı, I.Alaeddin Keykubad tarafından 1228'de Mut ve Ermenek civarına yerleştirilmiştir"7.

Karamanoğullarının, Oğuzların Salur boyuna mensup olduğunu söyleyenlere gelince, kanaatımızca bunlar daha çok bilimsel bir araştırma yaptıktan sonra makalelerini yazmışlardır. Bunlardan birisi, Köprülüzâde Mehmed Fuad'tır. 1925 yılında "Türkiyat Mecmuası"ında yazdığı "Oğuz Etnolojisine Dair Tarihi Notlar" adlı makalesinin "Salur"lar kısmında ve "İslâm Ansiklopedisi"nin "Salur" maddesinde, ayrıca 1928 yılında "Türkiyât Mecmuası"nda yazdığı "Karamanoğulları" adlı makalesinde, Karamanoğullarının Salur boyundan olduğunu ortaya koymuştur. Bu makalelere göre Salur, Oğuzların Üçoklu boyundan gelen bir kabilenin adıdır. Sözkonusu kabile bu adı, Oğuz Han'ın altı oğlundan biri olan Dağ Han'ın büyük oğlu olan Salur'dan almıştır. Metinlerde Salvur, Salgur, Salûr, Salgır ya da Salur şeklinde yazılmış olan "salur" sözcüğünün aslı, "salgur" sözcüğünden gelmiştir. "Salgur " sözcüğü ise, Türkçe'de "salmak " fiilinin "sal-" köküne "-gur" eklenerek yapılmıştır. Böylece, saldırıya hazır savaşçı anlamına gelen "Salgur" adı, zamanla Salur ya da salır şeklini almıştır8. Ayrıca, salur sözcüğü "kılıç" anlamına da gelmektedir9.

Salurlar da. öteki Oğuz boyları gibi, İli ve Issık Gölü çevresinden ayrılarak, Seyhun kıyılarına, oradan da Maveraünnehir, Harezm ve Horasan bölgelerine gelmişlerdir. Daha sonra Anadolu'nun alınışı üzerine, bu boyun bir bölümü, Anadolu'ya gelmiş ve Anadolu'nun değişik bölgelerinde köyler ve kasabalar kurup yerleşmişlerdir. Salurların, Oğuz tarihi içerisindeki yerine gelince; Oğuz Han'ın torunu olarak gösterilen Dib-Yavku ile konuşup onu fetihlere yönelten Salurlu Ulaş Bey olmuştur. Ayrıca, İnal Yavku da yardımcılarını ve beylerini Salurlardan seçmiştir. Salurlu Ulaş Bey'in oğlu Salur Kazan da, Dede Korkut destanlarında,
Oğuz ilinin beylerbeyi olarak müslüman olmayan Kıpçak Türkleri ile savaşmıştır. Böylece, müslüman bir mücahit olarak X.yüzyılın tarihî bir kişisi olmuş ve Bayındır Han ile birlikte "Türkistan'ın direği", "Karaçuk'un kaplanı" adlarını almıştır. X.yüzyılda ise, Peçeneklerle savaşan Salurlar, bir Peçenek hanının yaptığı baskın sonucunda Alp-Salur Kazan'ın annesi Çiçekli hatunu esir alıp götürmüştü. Daha sonra Çiçek hatun Peçenekleri yenen oğlu tarafından kurtarılmıştır. X.Yüzyılda yapılan bu savaşta, Salurlar, Peçenekler ile Oğuzlar adına, savaşmışlar ve zafere ulaşmışlardır. Bundan sonra da Alp-Salur Kazan soyundan gelen Salur Beyi Öğürcük Alp de, XII.yüzyılda, Kanglı Türkleri ile savaşmıştır10.

Salurlar arasında kadınların da, beylik yaptıklarını görmekteyiz. Bunlar arasında Salur Kazan'ın karısı Burla hatun; ya da Salur Barçın gibi kadınlar bulunmaktadır. Salur Barçın'ın, Sır Irmağı yakınında bulunan ve Özbek halkının "Kök Kaşane" dedikleri mezarı, güzel çinilerle süslenmiştır11.

Selçuklu Devleti'nin çöküşünden sonra, Fars eyâletinde kurulan Salgurlar hanedanı (1147-1186) da, Salurlar tarafından kurulmuştur. Dahası, şair hükümdar Kadı Burhaneddin de Salurlardan gelmektedir12. Salgur Ata-begi Zengi (1147-1161), Selçuklu Devleti'nde kardeşler arasında çıkan taht kavgalarında, İldeniz ve Arslanşah'a karşı, Melikşah'ın oğlu Mahmud'u desteklemiş ve onu tahta çıkarmıştır13.

Selçuklu Devleti'nin uyguladığı "Büyük Oğuz boylarını parçalayarak değişik yerlere dağıtma" politikası sonucu olarak Salurların ve Karamanlıların önemli bir bölümü Batıya göçetmiştir. Bu arada bir bölümü de Kafkasya'da kalmışlar ve orada Karamanlı adını taşıyan yerleşim yerlerini oluşturmuşlardır. Serahs ve Merv havalisinde kalan Salurlar, genellikle Türkmen veya Oğuz adıyla daha sonraki yüzyıllar içerisinde önemli görevler yüklenmişlerdir. Aralarından büyük bir bölümünün ayrılması üzerine sayıları ve gücleri hissedilir bir şekilde azalmıştır. Merv ve Serahs Salurları, aşîret yaşayışı gereği, öteki göçebe Türkmenlerle yaptıkları mücadelelerde ve özellikle Şiî İranlılara karşı yaptıkları saldırılarda, İranlıların karşı saldırıları ve cezalandırmaları sonucunda, sürekli şekilde kan kaybetmişlerdir. Safeviler devletinden itibaren İran'da kurulmuş olan devletler, bu Türkmenlerle sürekli şekilde uğraşmışlardır. En son olarak da Fetih Ali Şah Kaçar'ın oğlu Abbas Mirza'nın, 1831'de, Serahs'a yaptığı saldırısında çok kanlı yıkıma uğramışlar ve artık önemlerini tamamen yitirmişlerdir. Yine bu arada, Serahs bölgesinde toplu halde yaşayan salurlar, İran, Türkmenistan ve Azerbaycan sınırlarında yaşayan Teke ve Sarık Türkmenleri ile karışmışlardır. Burada özellikle şunu da vurgulamak gerekir ki, İran, Buhara ve Afganistan'da yaşayan Salurlar, kendilerini Türkmenlerin en eski ve en asîl boyu olarak görmüşledir. Cürcan vilâyeti ile Harezm arasındaki Atrek (Etrek) nehri yakasında oturan Salurlar, "Yaka Türkmeni" adıyla anılmaktadırlar14.

Diğer taraftan Salurlardan bir kısmı da, 1380-1424 yılları arasında Semerkant, Turfan ve Su-Çeu yolu ile Sining'e gelmişlerdir. Bunlar Ouronvou güneyinde Sin-Hao-Ting ya da Salur kasabası merkez olmak üzere, Sarı nehirin sağ sahilinde Ouronvou 'dan Tao-ho'ya kadar şerit gibi uzanan bir alanı ve bu nehrin sol sahilinden Si-ning'den Ho-tcheou'ya giden oldukça arızalı ve dağlık bazı bölgelere yerleşerek, günümüzdeki Kansu Salurlarını oluşturmuşlardır. İran ve Türkmenistan sınırında yaşayan Salurlar üç kola ayrılmışlardır. Bunlar Yalavaç (Yalvaç), Karaman ve Kirçe Ağa (veya "Kiçi Ağa" ya da "Kiçik Ağa" yahut da "Ana-Bölegi")'dır. Yalavaç'lar, Ordu-hoca, Daz ve Beğ-Sakar olmak üzere üç kola ayrılmışlardır. Karaman obası da, Uğru-cihli, Beğ-gezen ve Aleyn olmak üzere üç kola ayrılmışlardır. Kirce Ağa ise, Kirce-ağa ve Beş-uruk olmak üzere iki kola ayrılmışlardır. Ayrıca bu kolların da çeşitli dalları vardır15.

Yine Türkiyât Mecmua'sında H.Nihal-Ahmet Nâci yazdıkları, "Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri" adlı makalelerinde Karamanoğullarını, Oğuzların Üçok kolundan Dağhan'a ait Salur boyuna mensup olduklarını söylemişlerdir. Ayrıca bu makalelerinde Orta Anadolu dışında kalan yerlerde dört Salur adlı köye rastladıklarını ve 17 tane de Karaman ve Karamanlı adlı yerleşim yeri tesbit ettiklerini bildirmişlerdir. Dahası, bunların bulundukları yerleri de açıklamışlardır16.

Bu yazarlardan başka, 1957 yılında, Karamanoğulları Tarihi'ni yazan Harb Okulu Siyasî Tarih öğretmenlerinden Tahsin Ünal da, Karamanoğullarının bağlı bulunduğu Salur'ları, Oğuzlarla birlikte ele almıştır Böylece Salur boyunun ve Karaman obasının, Selçuklular ile beraber, Miladî 920'lerden sonra Türk Yurdundan (Yukarı Yurt), yani Ural Dağlarının doğusu, Hazar Denizi ile Aral Gölü'nün kuzeyi ve Altay Dağlarının batısındaki bölgeden çıktıklarını; Harezm, Maveraünnehr ve Horasan bölgelerine indiklerini; bu bölgelerde, uzun zaman Samanoğulları, Gazneliler, Karahanlılar gibi değişik müslüman-Türk devletlerinde görevler üstlendiklerini yazmıştır. Ayrıca, Selçukluların mensub olduğu Kınık boyu ile, Karamanlıların mensub olduğu Salur boyunun aynı tarihsel olayları, aynı sosyal ve iktisadî kaderleri paylaştıklarını belirtmiştir. Karamanoğullarının Anadolu'ya gelişlerini ise, Türk yurdundan itibaren Salur boyunun da öteki Oğuz boyları ile birlikte Yukarı Yurttan, 920'de, İli ve Isık gölünün çevresine geldiklerini; sonra, Maveraünnehr'e geçtiklerini; uzun süre yukarıda sözedilen devletlerin hizmetlerinde bulunduktan sonra 1040-1200 tarihleri arasında Azerbaycan bölgesine yerleştiklerini; oradan da 1220 yılında ortaya çıkan Moğol saldırıları karşısında, onların önünden kaçarak Anadolu'ya gelen öteki boylarla birlikte Anadolu'ya ulaştıklarını açıklamıştır17.

Biz, 1998 Eylülünde, iki arkadaşımla birlikte Türkmenistan'a yaptığım gezide, Türkmenistan'ın Serahs kentine bağlı, Salurlardan, hala, beş obanın (köy) varlıklarını sürdürdüklerini gördük. Serahs kenti hakimi kaymakamı) olan Annadurdı Mamedov, bizi iki gün evinde misafir etti. Konuşma anında ben Karaman ilinden olduğumu söyleyince, heyecanlandı ve bana, Serahs kentine bağlı Salur'lardan iki tane Karaman obası, bir tane Yalavaç (Yalvaç) ve iki tane de Kiçikağa (Küçükağa) obası olduğunu söyledi. Biz bunlardan bir Karaman obasını ziyaret ettik. Bu oba, bizim Anadolu köylerindeki yapı tarzının aynısı olan tek katlı kerpiç evlerden oluşmaktadır. Onların da Anadolu halkı gibi konuk sever olduklarını gördük.

Yine bu gezimizde, Selçukluların başkentlerinden olan Merv kentinin ve kalelerinin yıkıntılarını gezdik Moğolların oralarda yaptıkları tahribata şahit olduk. Ayrıca İmam Serahsî (öl.414/1023-1024) adıyla anılan Ebu'l-Fazl Gâzi'nin mezarını ziyaret ettik. Onbirinci yüzyılın başlarında yapılan bu mezar, ilk olarak 1425 yılında Timurlulardan Şah Ruh döneminde ve son olarak da 1980 yılında Türkmenler tarafından yenilenmiştir. Bu arada Serahs kentinin yıkılmış olan kalesini de ziyaret ettik ve içerisinde yapılan kazılarda, yanık ve kül kalıntılarının olduğunu gördük. Bu durum, Moğol baskınından sonra kalenin ve kale içerisindekilerinin yakıldıklarını göstermektedir.

Sonuç olarak, yapılan bu araştırmalar neticesinde, Karamanoğullarının kökenlerinin kesinlikle Afşar boyundan olmayıp, Salur boyundan olduğu açıklık kazanmıştır. Yine bu araştırmalara göre, Milattan sonra IX. yüzyılda Oğuzlar, Türk yurdunda yaşamışlardır. Oğuzların yirmi dört boyundan biri olan Salur kolu, zamanla ilk yurtlarını terkederek İli ve Isık gölü bölgesine gelmişler, oradan da Mâverâünnehir'e yerleşmişlerdir. Burada Samanoğulları, Gazneliler ve Karahanlılar gibi devletlerin hizmetlerinde bulunmuşlardır. XI.yüzyılın başlarında
ise, Harezm ve Horasan havalisinde Selçuklularla birlikte Doğu Anadolu'ya akınlar yapmışlardır. 1220'li yıllarda Moğol saldırılarından kaçan bir kısım Salur ve Karaman obaları, Azerbaycan ve Şirvan bölgelerine gelmişler, burada bazı köylere kendi adlarını verdikten sonra, Selçuklu Devleti'nin uyguladığı "büyük Oğuz boylarını parçalayarak değişik yerlere dağıtma" politikası sonucu olarak büyük çoğunluğu Anadolu'ya geçmişlerdir. Azerbaycan'da kalanları ise, sonraları bir çok siyasal meselelere karışarak Karakoyunlu Devletinin kurulmasında önemli bir rol oynamışlardır. Ayrıca Safevîlerin ordu teşkilatında da Karaman aşiret beyleri görev almışlardır. Anadolu Selçuklu hükümdarı I.Alaaddin Keykubat döneminde (1219-1236) ise, küçük Ermenistan sınırlarına yerleştirilen Türkmen aşiretleri arasında çoğunluğu oluşturan Karamanlılar, Silifke ve Ermenek dolaylarında toplanmışlardır18.

Şikârî, Karamanoğullarının soyunu şu şekilde açıklamaktadır: "Kalhan oğullarından Şirvan Han soyundan, Oğuz taifesi beylerinden Saadeddin derler bir bey vardı. Şirvan vilayetine gelmişlerdi. Çok kalabalıktılar. Onbin obaydılar. Kışın Acem bölgelerine giderlerdi. Bunlara Oğuz taifesi derlerdi. Çoğunlukla kafir Ermenilerle savaşırlardı. Beylerine Saadeddin, kardeşine İmameddin derlerdi. Bahadır bir yiğitti. Nureddin derler oğlu vardı. Türkmen taifesi de bunlarla birlikte konar göçerlerdi. Türkmen taifesinin beyine Hayreddin derlerdi. Bir yıl baharında Türkmen ve Oğuz yaylaya çıktılar. Saadeddin vefat etti, Nureddin'i bey eylediler"19.

Yukarda belirtildiği gibi Silifke ve Ermenek bölgelerindeki Karamanlıların başında bulunan Nûre Sofu (Nureddin), o zamanlar yayılmakta olan Babâî tarikatına girerek Türkmenler arasında kendisini tanıtmış ve etkili bir kişi olmuştur. Oğullarından Karaman, babasının nüfuzundan yararlanarak durumunu güçlendirmiş ve bu arada Moğollar karşısında 1243'te Kösedağ savaşını yitiren Anadolu Selçukluları zayıflayınca, gücünü ve önemi daha da artmıştır. Selçuk hükümdarı II.Kılıç Arslan (1155-1192), Kilikya ucunda tehlikeli bir sınıra yerleşmiş olan Karamanlıların karşı bir olay çıkarmamaları için 1256 yılında Karaman Bey'e Kilikya ile Konya sınırları arasında Ermenek beyliğini tımar olarak vermiştir20. Bunun sonucunda da Karamanoğulları Devletinin temeli atılmıştır.


Kaynaklar:
Cumhuriyet Üniversitesi

1 S. A. Hudaveroğlu Theodolos, La Litterature Turcophone, Acte du III. Congrès İnternational des Etudes Byzantines, Athene 1932, 90-93.
2 Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, çev. Mehmet Ata Bey, yay.haz. Mümin Çevik-Erol Kılıç, İstanbul 1989, I, 176; Yapılan bu yanlışlık hakkında bkz. Şehabettin Tekindağ, "Karamanoğulları", Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi, (İ.A) İstanbul 1955, 317; Halil Ethem Bey, "Karamanoğulları Hakkında Vesâik-i Mahkûke" ,TOEM, 1327 (1911), XI, 701.
3 Şehabettin Tekindağ, "Karamanoğulları", İ.A, VI, 317; Aynı yazar, "Son Osmanlı -Karaman Münasebetleri Hakkında Araştırmalar", Tarih Dergisi, İstanbul 1963, XVII-XVIII,.43; Aynı yazar, "Şemsüddin Mehmed Bey Döneminde Karamanlılar", Tarih Dergisi, İstanbul 1964, Sayı:19, 81.
4 Ali Sevim-Yaşar Yücel, , "Karamanoğulları Beyliği", Türkiye Tarihi, I, Ankara 1990, 240.
5 İşmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, "Karaman Oğulları" Ankara 1988, s.1.
6 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1982, I, 43.
7 Seyfi Başkan, Karamanoğulları Dönemi Konya Mezar Taşları, Ankara 1996, 5.
8 Köprülüzâde Mehmet Fuat, "Oğuz Etnolojisine Dair Tarihi Notlar (Salurlar)" (O.E.D.N) Türkiyât Mecmuası (T.M.), İstanbul 1925, I,.191; aynı yazar, "Salur", İ.A., İstanbul 1966, VIII, 136-137; aynı yazar, Türkiyât Mecmuası, "Anadolu Beyliklerine Ait Notlar" (Karamanoğulları), İstanbul 1928, II,.14.
9 Derleme Sözlüğü, Türk Dil Kurumu, Ankara 1978, X, 3529.
10 Köprülüzâde, İ.A. VIII, 136; aynı yazar, Türkiyât Mecmuası "O.E.D.N"., I, 191-192.
11 Köprülüzâde, İ.A. VIII, 136
12 Köprülüzâde, İ.A. VIII, 137.
13 Osman Turan Seçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1980, 255,314.
14 Köprülüzâde, İ.A. VII, 137-138; Türkiyât Mecmuası. "O.E.D.N.", I, 196-197.
15 Köprülüzâde, İ.A. VII, 137-138; Türkiyât Mecmuası. "O.E.D.N.", I, 196-197.
16 H.Nihal-Ahmet Naci, "Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri", Türkiyât Mecmuası, İstanbul 1928, II, 246.
17 Tahsin Ünal, Karamanoğulları Tarihi, Ankara 1957, s.5-10.
18 Karaman Devri Sanatı, İstanbul 1950, s.1.
19 Şikârî, Karaman Oğulları Tarihi, Konya 1946, s.9-10.
20 Ernest Diez, a.g.e., s.1


Yazı ve fotografların bir kısmı veya tamamı iktibas kuralları çerçevesinde kaynak gösterilmeden alınması veya izinsiz kopyalanıp çoğaltılarak kullanılması yasaktır.

www.aydinailesi.org
| © 2014.
Read more »

12 Ağustos 2014 Salı

KARAMANOĞULLARI NEDEN TÜRKÇE'Yİ RESMİ DİL İLAN ETTİ?



Türkçe'yi, devletin resmi dili olarak ilan eden Karamanoğulları Beyliği, neden buna ihtiyaç duydu?

Herkesin bildiği gibi Karamanoğulları; Anadolu Selçuklu Devleti'nin ardından, Karaman merkezli kurulmuş olan bir beyliktir. Karamanoğulları hakkında çok fazla bilgiye rastlamak mümkündür fakat bu bilgilerin doğruluğu ne kadar doğrudur? diye şüpheci yaklaşmak en doğrusu olsa gerek.

Bir çok yerde Karamanoğlulları'nın grek kökenli olduğu bilgisine rastlamak ve hatta Kilikya Ermeni Prensliği ile de ilişkilendirildiğini görmek üzücüdür.

Evet; Karamanoğulları 'Karamanlica' denilen bir yazı dili kullanmışlardır. Hatta bu yazı dili günümüzde Yunanistan'da da karşımıza çıkmaktadır. Ürgüp ve Kapadokya çevresinde yaşayan Anadolu Rumları, Lozan Mübadelesi sonucu Yunanistan'a göç ettirildiklerinde tek bir kelime Yunanca bilmiyorlardı. Yunan halkı da bu yüzden bir türlü kendilerini kabullenmemişlerdir. Kendileri de, kendi kültürlerini yaşatabilmek ve çocuklarına aktarabilmek üzere bu dili kullanmaya devam ettiler. Yazdıklarını kitaplaştırarak günümüze kadar getirmiş oldular. Bu kitaplara bakıldığında grek alfabesi ile yazılmış bir çok Türkçe kelimelere rastladığımız gibi kullanılan dilin grek alfabesi ile yazılmış Türkçe olduğunu görürsünüz. Bu yazı diline aynı zamanda 'Kapadokyaca' da denilmektedir.

Karamanoğulları Beyliği'nin ikinci beyi Kerimü'd-din Karaman'ın oğlu Karamanoğlu Mehmed Bey, 13 Mayıs 1277 'de bir ferman yayınlayarak beyliğin resmi dilinin 'Türkçe' olduğunu ilan etti;
Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahı her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye.
Günümüz Türkçesi ile "Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin."

Peki, Karamanoğlu Mehmed Bey neden bu fermanı yayınlama ihtiyacı duymuş olabilir?

Karamanoğlu Beyliği topraklarında yaşayan sadece Türkmenler yoktu. Günümüzde Rum kökenli oldukları iddia edilen Anadolu Ortodoksları ile birlikte Ermeniler, Araplar ve hatta museviler de vardı. Osmanlı kaynaklarında, Karamanoğulları topraklarından diyar-ı Rum olarak bahsedilir. (Bunun nedenlerini başka bir yazımda açıklamaya çalışacağım). Bölgede uzun yıllar etkisini sürdürmüş olan Selçuklular, resmi dil olarak Arapça'yı, edebi dil olarak da Farsça'yı kullanmışlardı. Halk ise günlük konuşmalarında Türkçe'yi kullanıyordu.

Selçuklu İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından Anadolu'da ortaya çıkan beylikler arasında ilk devletleşme adımlarını başarı ile atan Karamanoğulları Beyliği, tüm bu etnik çatıları tek bir dil altında toplamaya karar verdi. Devletleşmenin en önemli adımlarından biridir çünkü; tek bir resmi dil kullanmak. 

Evet, Karamanoğulları Türkçe'yi resmi dil ilan ederek aslında sadece devletleşmenin gereğini değil aynı zamanda bu topraklarda yaşayanların da Türkler olduklarını dünyaya ilan etmiş oldular. Karamanoğulları; Oğuzların Salur-Avşar boyundandır. Kökenleri Güney Azerbaycan'dan Sivas'a göç eden Hoca Saadettin'in oğlu Nûre Sûfi'ye dayanır. Karamanoğulları öz be öz Türk'türler.

Günümüzde Balkanlardan göç etmiş veya ettirilmek zorunda bırakılmış olan bir çok göçmen ve mübadilin de Fatih Sultan Mehmed zamanında Karamanoğulları'ndan Rumeli'ye göç ettirildiği tarihi bir gerçektir. Bir bakıma Mustafa Kemal Atatürk, Karamanoğulları'nın kendi vatanlarına geri dönmelerini de sağlamış oldu. Mustafa Kemal Atatürk'ün dede soyunun da Karamanoğulları'ndan geldiğini bilinmektedir.

Araştırma: 
Harun Aydın
harun@aydinailesi.org

Yazı ve fotografların bir kısmı veya tamamı iktibas kuralları çerçevesinde kaynak gösterilmeden alınması veya izinsiz kopyalanıp çoğaltılarak kullanılması yasaktır.

www.aydinailesi.org
| © 2014.
Read more »

AYDIN AİLESİ
 
AYDIN AİLESİ
Powered by Blogger